USD/TRY ABD DOLARI / TL
Alış    Satış
EUR/TRY EURO / TL
Alış    Satış
GBP/TRY STERLİN / TL
Alış    Satış
GAU/TRY GR ALTIN / TL
Alış    Satış
27 Aralık 2023 Salı 09:54

Devlet ve İşletme Paradigması Arasındaki Farklar

Devlet ve İşletme Paradigması Arasındaki Farklar

Kâra ve çıkara dayalı rekabetçi bir yapıda kaos ve düzensizlik her zaman esastır. 

 

Denge ve denetimin olmadığı yerde kaos sürekli kendisini üretir. 

 

Kaos ve kaotik değerler, yıkıcı rekabetin yani kapitalizmin vazgeçilmezleridir. Aksi takdirde kapitalizm kendisini üretemez. Kapitalizmin kendisini tekrarlaması ancak kaosla mümkündür.

 

Pandemi süreci ile birlikte dünyada kapitalist sistem ile ilgili ciddi bir tartışma söz konusu.

 

Kapitalizmin kendisini yeniden tasarlaması nerede ise mümkün görülmüyor. Çünkü bu hem doğanın kendini yenileyememesi, hem de kapitalizmin çok ciddi bir şekilde yeşil dönüşüm konsepti için elini taşın altına koymaması ile ilgili bir yaklaşımın sonucu. 

 

Sadece kâra ve çıkara endeksli çalışan şirketlerin doğası, bu fedakârlığa pek uygun değildir. Çünkü şirketler, doğaları gereği sadece üretime ve kazanca meyillidir ve dışsal zararları pek kale almazlar.

 

Şirketlerin klasik büyüme endeksleri, günümüz yeşil yaşam konsepti açısından pek anlam ifade etmiyor. Başka bir tabirle yeni başarı endekslerine ihtiyacımız var. Şirketlerle ilgili yeni endekslere baktığımızda ‘dışsal atıkların geri dönüşüm miktar endeksi’, ‘istihdam ettikleri iş görenlerin gıda, konut ve ulaşım maliyetleri karşılama endeksi’, ‘doğal çevreye gösterdikleri saygı endeksi’, ‘sosyal ve kültürel sanatlara yaptıkları katkı endeksleri’ vb. yeni endeksler söz konusudur.

 

Günümüz dünyasında şirketler, yerli ve milli olmalarına karşın kazançları kendi ceplerine ve dışsal zararları da kendi halkına, aslında bütün gezegene ödetiyorlar.  

 

Şirketlerin yerli ve milli oluşları, insan-doğa döngüsü açısından bir anlam ifade etmez.  

 

Şirketlerin yerli ve milli oluşları, onları ‘yerli ve milli’ kılmaya yetmez. Doğaya, insana ve geleceğe bıraktıkları mirasa bakmak gerekiyor.

 

Yerüstü ve yeraltı sularının içilmediği, havanın solunamadığı, toprağın zehirlenip kullanılmadığı bir vatan toprağında her türlü işletmenin milliliği tartışma konusudur. ‘Kirleten öder’ ilkesinden ziyade işletmelerin girdi ve çıktılarının insana ve doğaya uygun olması, o şirketleri yerli ve milli kılar.

 

Suyun, havanın, toprağın ve insan emeğinin sömürülmesinin öneminin olmadığı bir yerde şirketlerin yerli ve milli oluşlarından bahsedilemez. Dışsal zarar üretip doğayı ve diğer varlıkların yaşam alanları yok eden her işletme faaliyet gösterdiği ülkenin suyuna, toprağına ve havasına saygı göstermek zorundadır. Şirketlerin varlığı, sadece finansal gelir elde etmek değildir, şirketlerin doğaya ve insanlığa sağladıkları katkı derecesinin boyutudur.

 

Dışsal zararlarla ilgili düzenlemeleri şirketler yapamazlar. Onlardan bağımsız ve yaptırım gücü olan ‘devlet’ dediğimiz olgunun kendisi ancak yapabilir. Devlet, girdi ile çıktı arasında denetim ve düzenleme mekanizmasına sahip üst bir organizasyondur. Onun için devlet aklı ile şirket aklı farklı çalışır. Hatta farklı çalışmak zorundadır da!

 

Devlet aklı, şirket aklı gibi çalışamaz. Çünkü devlet, çıkar ve kazançlar skalasından daha farklı bir değerler manzumesine sahiptir.

 

‘Devlet aklı’ ile ‘şirket aklı’ arasındaki paradoksu çözmek için burada yapılması gereken, J.J. Rousseau’nun toplumsal sözleşmesine uygun yeni bir beşeri, iktisadi ve doğal çevrenin dinamiklerine uygun bilimsel bir sözleşmenin inşa edilip uygulanmasıdır.

 

Herkes her istediği yerde, işletme kurma hakkına sahip olmamalıdır. Kurulacak işletmenin girdisine, çıktısına, doğal kaynakların havzalarına, yerleşim birimlerine, lojistik merkezlere, çevresel ve bilimsel standartlara uygun olması halinde, ancak devletin belirlediği alanlarda faaliyet izni verilmelidir.

 

Doğayı, insan fıtratını ve evrensel değerleri içselleştirmeyen her yapının, kendisini çürütmeye ve insanlığı da ifrata ve tefrite götüreceği unutulmamalıdır.

 

Aşırı tüketimi özendiren büyüme endekslerinden insanlığı kurtarma ve mutluluğu artıran yeni endekslere ihtiyaç vardır. İhmal edilen doğa,  yok edilen habitatlar ve aşınan insanlık değerleri kapsamında yeniden düşünülerek varlığımızı kucaklayan yeni kalkınma üretim prosedürlerine ihtiyacımız vardır.

 

Bugün bütün doğal döngüleri hesaba katarak yeni bir insan–çevre modelini inşa etmekten başka çaremiz yok gibi görünüyor. Dünyanın 7’nci yok oluşunun ilk defa doğanın kendi içinden değil, insan tarafından gerçekleşeceğini söylemek için kâhin olmaya gerek yok sanıyorum. Bundan önceki yok oluşlar aslında dünyanın kendisini yenileme ve diriltme, yani kendi iç dinamikleri sonucuydu. Fiziksel ve kimyasal tepkimelerin düzensizliklerinden kaynaklanıyordu. Bugün yaşadığımız ise insanın eliyle oluşan bir sorundur. Bunun çözümü doğaya meydan okuyarak değil, doğayla uyumlu yaşamaktan geçiyor. Sorunların küreselleştiği ve çözümlerin lokal kaldığı bir yerde yeni bir yaklaşıma gereksinim duyuluyor.  

 

Günümüzde asıl mesele; insan, üretim ve yaşam üçgeni arasında kurgulanan yanlış sistem sorunudur. Başka bir tabirle, insan fıtratı ile sistem arasındaki uçurumdur. Sistemin insanın mutluluğunu baz alması gerekirken sadece kâra ve çıkara dayalı şirketleri teşvik etmesi, yıkıcı rekabetin ödüllendirilmesi dünyayı yaşanmaz kılmaktadır. Onun için insanlığın yeni bir misyona ve bu misyon doğrultusunda yeni bir stratejiye ihtiyacı vardır.

 

Zihinsel paradigmayı değiştirmeden sistemi rehabilite edemeyiz. Onun için işe zihinsel paradigmadan başlamak gerekiyor. Çocuklarımızın geleceğini düşünerek ve gezegenimizi yaşanır kılarak ancak var olabiliriz. Tabiatı yok eden, varlığın özünü tahrip eden, insan fıtratını tanımaz bir şekle sokup metamorfoza uğratan her türlü legal veya illegal üretim biçimi sorunludur. Sorunu üreten her türlü faaliyeti ciddi bir şekilde sorgulamak geleceğimiz açısından elzemdir.

 

İnsan fıtratı, her zaman bozulmaya ve hükmetmeye meyillidir.

 

Bozulmayı önlemek için yeni değerlere, hükmetmeyi dengelemek için de yeni bir sisteme ihtiyacımız vardır. Aksi takdirde kıyamet, kaçınılmazdır.  

Yazarın Diğer Yazıları