Seçim tarihi yaklaştıkça siyasilerin söylemleri de sertleşiyor. Herkesin isteği seçimlerin demokrasinin gerektirdiği şekilde bitmesi ve ardından Türkiye'nin gerçek gündemine dönmesi yönünde.
Kazananın da, kaybedenin de ülkemizde birlikte yaşamaya devam edeceği gerçeği unutulmamalı. Aynı çatı altında, hatta aynı aile içinde farklı görüşlere sahip bireyler olabiliyorsa kimsenin karşıt görüşlü bir başkasına kötü söz söylemeye hakkı olmamalı.
Bu seçimler, teknoloji odaklı tercihler nedeniyle bir hayli farklı. Teknolojinin bu kadar gelişmediği yıllarda seçimleri kimin kazanacağı yönündeki tahminler, liderlerin miting meydanlarına topladığı kalabalıklar üzerinden yapılırdı. Bugün ise öyle değil.
Birçok seçmen; meydanlarda kimin ne söyleyeceği, kimin diğerinden daha fazla ne vaat edeceğini merak edip mitinglere katılım sağlamayabiliyor. Çünkü elindeki cep telefonuyla ya da masasındaki bilgisayarla bilgiye, habere adeta ışık hızıyla ulaşıyor. Hal böyle olunca da mitinglerdeki kalabalıklar seçimlerin galibini belirlemek için doğru tahmini vermiyor.
Teknolojinin yoğun kullanımı; sadece bireyleri etkilemedi. Hem siyasi partiler, hem de medya kuruluşlarının teknoloji odaklı yatırımları normal olarak arttı. Bu da teknoloji, bilişim firmalarının rekabetçiliğini haliyle etkiledi. Her firma, daha farklı özelliklerle alıcı kitleyi cezbetmeye çalıştı ve çalışmaya da devam ediyor.
Seçimin sonucu ne olur bilinmez ama kazananı gerçek manada yatırım yapan teknoloji firmaları olmuştur. Bundan sonraki seçimlere de teknoloji yatırımları daha fazla damga vuracaktır.
Son söz olarak… Seçimleri, kazananının Türkiye olacağı şekilde sonuçlandırılıp hâlihazırda ülkemizin gerçek gündemi olan deprem gerçeğiyle bir an önce yüzleşmeliyiz.
