
Türkiye’de Mayıs ayında gerçekleÅŸen seçimler sonucunda partilerin meclisteki yeni milletvekili dağılımı ile birlikte CumhurbaÅŸkanı da belli oldu. Mevcut CumhurbaÅŸkanı Recep Tayyip ErdoÄŸan, Cumhuriyet tarihinde ilk kez gerçekleÅŸen 2. Tur seçimleri sonucunda geçerli oyların yaklaşık % 52’sini alarak yeniden CumhurbaÅŸkanı seçildi. Seçimler öncesinde en çok üzerinde durulan konular elbette ekonomik meselelerdi. Ancak pek çok araÅŸtırmacı ve ekonomistin tahminlerinin ötesinde ekonomik geliÅŸmelerin siyasi tercihler üzerindeki belirleyiciliÄŸinin bu seçimde sınırlı olduÄŸu görüldü.
Elbette ekonomik geliÅŸmeler siyasi geliÅŸme ve tercihler üzerinde etki doÄŸurabileceÄŸi gibi, siyasi geliÅŸme ve tercihler de ekonomik geliÅŸmeler üzerinde etki doÄŸurabilir. Bu konuda geçen ay üzerinde durulan “politik istikrar ve ÅŸiddetin/terörün yokluÄŸu”, kısaca politik istikrar endeksindeki geliÅŸmelerin incelenmesi oldukça önemli. Politik istikrar endeksine göre bir ülkenin puanı + 2,5 deÄŸerine ne kadar yakınsa, bu ülkede politik istikrarın büyük ölçüde gerçekleÅŸtiÄŸi söylenebilir. Endeks deÄŸeri -2,5’a doÄŸru yaklaÅŸtıkça ilgili ülkede rejim deÄŸiÅŸimi, meÅŸru ve meÅŸru olmayan yollarla sürekli hükümet deÄŸiÅŸiklikleri, toplumsal ÅŸiddet olayları, protestolar, terör, askeri darbe, iç savaÅŸ, politik suikastlar, ekonomik ve finansal krizler, siyasi kutuplaÅŸma, yolsuzluk, etnik bölünme gibi durumların ortaya çıkma ihtimali de artmaktadır.
Peki, yatırımcı olsak ve bir ülkeye yatırım yapma kararı vermek istesek, politik istikrar yönünden zayıf bir ülkeye yatırım yapar mıyız? Bu soru çerçevesinde verilebilecek yanıtlara göre, politik istikrar yönünden dezavantajlı ülkelerin ekonomik açıdan da dezavantajlı olacakları ihtimali de yükseliyor. AÅŸağıdaki grafikte Dünya Bankası tarafından yayınlanan Dünya YönetiÅŸim Göstergeleri çerçevesinde Türkiye’nin politik istikrar endeks rakamları görülebilir. Rakamlar eksi deÄŸerlerde olduÄŸu için Türkiye genel anlamda politik istikrarsızlığın olduÄŸu bir ülke. Ancak diÄŸer taraftan 2007 yılından baÅŸlayarak 2016 yılına kadar yaÅŸanan geliÅŸmeler, Türkiye’de politik istikrarsızlığı daha da arttırmış gözüküyor. İlgili dönem içerisinde yaÅŸanan toplumsal ve siyasi olaylar deÄŸerlendirildiÄŸinde bu geliÅŸmelere yol açan faktörlerin neredeyse tamamının, fiili siyasi güç unsurlarının hukuki siyasi güç unsurlarına yönelik baskılarının neden olduÄŸu söylenebilir.
Önceki yazıda da deÄŸinildiÄŸi gibi… Hukuki siyasi güç, meÅŸru seçimlere girip seçmenlerden iktidar görevi alan partiler/kiÅŸilerdir. Fiili siyasi güç ise bu siyasi gücü seçmenden almayan, fakat tarihsel olarak kendisini siyasi bir güç olarak topluma kabul ettirmiÅŸ olan gruplardır. 2007 CumhurbaÅŸkanlığı seçim süreciyle baÅŸlayan ve 15 Temmuz 2016 süreciyle sona eren dönemde Türkiye toplumsal, siyasal ve ekonomik açıdan oldukça zor dönemler yaÅŸadı. Ekonomik olarak içinde bulunduÄŸumuz zor koÅŸullar genel olarak Türkiye’yi istikrarsılaÅŸtırma yönünde fiili siyasi güç unsurları tarafından atılan adımlar tarafından ÅŸekillendi. Türkiye ilk yüzyılın son 15 yılında zor bir dönemden geçti. İkinci yüzyılda ise toplumsal, siyasi ve ekonomik olarak atılacak her olumlu adım için hukuki - fiili siyasi güç unsuru ayrımında ağırlığın hukuki siyasi güç tarafında olması önemli. Ekonomik olarak Türkiye’nin önünde gerçekleÅŸtirilecek pek çok hedef var, ancak Türkiye’nin gelecek dönemdeki ekonomik hedeflerine ulaşılabilmesi adına politik istikrarın da saÄŸlanması zorunlu görünüyor.