
Dakikalar içinde karşı karşıyayız artık. Kendimi sunmam, giyim tarzım, fiziksel görüntü ve duygusal durumuma göre ilk 90 saniyede hakkımdaki izlenimlerinizin yüzde 90'lık kısmını çoktan edindiniz bile ...
İletişimimiz, öncesinde yüz yüze değildi. Paylaştığım verilerle belki online ortamlarda tanımaya çalıştınız. Tüm içgörü, izlenimler, teknik ve yönetsel becerilerimle artık burdayım. Hoşgeldim! Yepyeni bir başlangıçta ön yargıdan uzak, birbirimize şans vererek... "Haydi! Ben, bensiz geleyim. Sen de sensiz gel" dedik bile.
İş hayatımızın da, sosyal hayatımızın da başlangıçları artık kısmen aynı şekilde. İletişimimiz, bundan sonrasında bazı süreçlerle ilerleyecek. Bir takım olacağız.
Ortak bir amaç için hareket eden bireyler, birbirlerini fark etmek zorundadır. Yabancılaşma, önce bireyin çevresiyle başlarken sonrasında kendiyle yabancılaşmaya döner. Çevreye yabancılaşmayı farkettiğimizde daha başta izin vermemek gerekecek. Bu nedenle karşımızdakiyle bağ kurmak, oldukça önemli.
İçten bir selamlaşmayla başlar her şey... Sonra beden dilimiz de devreye girer, onun da konuşmasına izin vererek devam ederiz. Tokalaşırız, bir merhabayla beraber. Dokunsal bir temas iletisi için önemli bir kaynaktır. Özgüvenli, sakin, kararlı ve hâkim olmayı sağlayacak şekilde tokalaşmayı sürdürüyoruz.
Konuşurken göz kontağı kurmak... Bunun ölçülü olmasını sağlıyoruz. Abartı jest mimikten uzak, gereken özeni sağlayarak devam ettiriyoruz iletişimi. "Seni tanıyorum ve sana değer veriyorum" demenin en iyi yöntemlerinden biri de ismiyle hitap etmektir. (Bu konuda kendinizi değerlendirdiğinizde yeterli değilseniz iyileştirme alanlarına bir madde eklendi bile.) İletişimde 'siz' ve 'sen' şeklindeki hitap dilinin hangisini kullanacağımız da önemli bir parametre...
Ben, ben olmaya; sen, sen olmaya devam ederken biz oluyoruz birkaç dakika içinde. Bir takım oyuncusu, bir çalışan, eş yada partner olarak devam edecek ilişkiler birkaç dakika içinde şekilleniyor. İletişimin içeriği, artık kazandığımız farkındalıklarla ilerlemeye devam edecek...