
Türkiye’nin 60 yıllık yerli otomobil hayaline, Cumhuriyetin 99. yılının kutlandığı 29 Ekim 2022 günü Togg marka otomobilin seri üretim bandından inmesiyle bir adım daha yaklaşıldı. 1960’lı yılların başında ilk otomobil üretimi deneyiminin hüsranla sonuçlanması, Türkiye’nin kendi otomobilini üretme hedefini uzun yıllar boyunca tekrar gündeme alamamasına neden olsa da, 21. yüzyılda Türkiye bu alanda var olmak istediğini bir kez daha ortaya koymuş oldu. Aslına bakılırsa kendi otomobilini üretme hedefini rafa kaldıran Türkiye, sonraki süreçte bir otomotiv ülkesi haline geldi (!). 1960’lı yılların ikinci yarısından başlayarak yerli ortaklarla birlikte yabancı patentli otomobillerin üretim üssü haline dönüşen Türkiye, otomotiv alanında ciddi bir altyapıya ve yan sanayiye sahip. Hatta uzun yıllar boyunca otomotiv sektörü gayrisafi yurtiçi hâsıla ve ihracata da önemli katkılar sağladı. İstihdamda da hatırı sayılır bir yeri var.
Peki, Türkiye dünyaca ünlü otomobil markalarına ev sahipliği yapmasına ve ekonomik açıdan ciddi bir kazanç sağlamasına rağmen neden kendi markasını oluşturmak gibi bir hedefe yöneldi? Bu sorunun cevabı, Acer’ın kurucusu Stan Shih tarafından 1990’lı yılların başında gündeme getirilen ‘Tebessüm Eğrisi’nde saklı. Grafikte gösterilen bu eğri, üretim zinciri boyunca farklı süreçler tarafından ortaya konulan katma değer hakkında bizlere önemli bilgiler sunuyor. Katma değer, üretim sürecinin her aşamasında ortaya çıkarılan ilave değer demektir. Katma değer, aynı zamanda nihai ürünün fiyatını da belirler. Buradan hareketle üretime katılan faktörlerin gelirlerini de... Eğrinin en alt noktasında yer alan imalat/montaj faaliyetlerinin aslında en düşük katma değerli işler olduğunu gösteriyor. AR-GE, satış ve satış sonrası hizmetler, markalaşma, tasarım, pazarlama-dağıtım gibi faaliyetler ise nispeten daha yüksek bir katma değer ortaya koyuyor. Bu nedenle ülkemiz, yıllarca yabancı marka otomobillerin imalat ve montajını yaparak fiziki olarak yüksek bir çaba gösterse de katma değer açısından düşük bir kazanç elde edebildi. Bu markalar AR-GE, tasarım vb. süreçleri ülkemizde sınırlı ölçüde tutuyorlar. Marka, zaten bizim değil. Elbette kârın önemli bir kısmı da patent sahibi firmaya/ülkeye kalıyor. Bu durum, çabamızın gerçek karşılığını alamadığımızı gösteriyor.
Togg CEO’su Sn. Mehmet Gürcan Karakaş’ın “İlk hedefimiz ülkemizin yüzde yüz fikri mülkiyetine sahip olduğu küresel mobilite markasını oluşturmak” ifadesi bu açıdan çok anlamlı. #yenilig hedefiyle yola çıkan Togg markası, sadece otomobil üretmek yerine yeni bir marka, yeni bir akıllı cihaz, yeni bir teknoloji ve yeni bir tasarımı da hedefliyor. Bunlar hedeflenmediği takdirde bu alanda ekonomik bir başarı elde etmemiz de zaten imkânsız olur. Türkiye, yüksek gelir grubundaki ülkelere kıyasla daha düşük teknoloji yoğunluklu bir üretim motifine sahip. Bu durum, küresel ticaret içerisindeki konum ve kazançlarımızı da olumsuz etkiliyor. Bu yapının kırılması için Togg markasını bir öncü olarak kabul etmek gerekmektedir. Sadece otomobil değil aynı zamanda bilişim, yazılım, yapay zekâ gibi geleceğin önemli alanlarında da yeni markalarla Türkiye’nin küresel sahada yer alması önemli. Tabi ki milletimizin tercih ve kararlarının bu hedeflerin gerçekleşmesinde büyük payının olacağı da unutulmamalıdır.